top of page

Cem Karaca'nın vasiyeti

Diana_Ross_-_Thank_You.png

Reha Ersavcı

Jan 16, 2023

Babası, oğlunun içindeki müzik aşkını köreltmek için her yola başvurdu. Önceleri yakın arkadaşlarını oğluna gönderip "Cem bu şarkıcılık sevdasından vazgeç, sana şu kadar para vereyim" diyerek masum teklifler iletildi. Ama Cem kararlıydı; kariyerini müzik üzerine yapacaktı.



Babası, Cem Karaca’nın kalbini bir kez kırdı ve Cem, bunu hiç unutmadı... Sanatçı, 41 yıl sonra, hayata gözlerini yummadan bir hafta önce Karacaahmet Mezarlığı’na gidip babasının kabrini ziyaret etti. Dönüşte de ailesine vasiyetini açıkladı: “Beni babamın koynuna defnedin!” Peki ne olmuştu da Cem Karaca babasına kırılmıştı?

İnsanlar gençken, bazen fikirleri, bazen de hayalleri yüzünden savaş vermek zorunda kalır. Sırf bu yüzden; babalar oğullarıyla, anneler kızlarıyla çatışabilir... Bu çatışmalar, çoğu zaman iyileşmesi uzun yıllar alan derin yaralara neden olur...

Cem Karaca'yı anlatırken, onun hayatında önemli izler bırakan babası Mehmet İbrahim Karaca için özel bir parantez açmak gerekiyor. Peki kimdir Mehmet İbrahim Karaca?

Azeri asıllı bir İranlı olan Mehmet İbrahim Karaca, bir tiyatrocuydu. 1922 yılında sahnelere adım attı. 1934 yılında ise kariyerini İstanbul Şehir Tiyatroları çatısı altında sürdürmeye başladı. Paydos, Macbeth ve Hamlet gibi oyunlarda önemli roller üstlendi. İyi derece Fransızca, Arapça ve Farsça biliyordu.
Bir gün Ermeni bir kıza, Toto'ya (İrma Felekyan) aşık oldu. İkili evlendi, 5 Nisan 1945 tarihinde de tek çocukları olan Cem Karaca dünyaya geldi.

Karaca Ailesi'nin oğulları, zeki ve farklı bir çocuktu. Onu Robert Koleji'ne yazdırdılar. Cem büyüdükçe müziğe merak salmaya başladı. Annesi de onu destekledi. Ama babası, oğlunun müzikle ilgilenmesini istemiyordu. Tek hayali, onun okuması ve hariciyeci olmasıydı. Bunun için yoğun bir baskıya başladı. Bu durum, Cem ile babası arasında ilişkiyi sancılı bir hale dönüştürdü.

Babası, oğlunun içindeki müzik aşkını köreltmek için her yola başvurdu. Önceleri yakın arkadaşlarını oğluna gönderip "Cem bu şarkıcılık sevdasından vazgeç, sana şu kadar para vereyim" diyerek masum teklifler iletildi. Ama Cem kararlıydı; kariyerini müzik üzerine yapacaktı.

Mehmet İbrahim Karaca, hafif başlayan ikna çabaları sonuç vermeyince, baskıyı sertleştirdi. Oğlunun Bakırköy'de konser verdiği mekanı "Sahneye çıkan çocuk, ailesinden izinsiz müzik yapıyor" diye polise ihbar etti. Adam tutup oğlunun 1963'te sahne aldığı konsere gönderdi. Tutulan adamların tek görevi vardı; sahneye çıkıp şarkı söylemeye başladığı an Cem Karaca'yı yuhalayacaklardı. Amaç; genç Cem'in şevkini kırarak onu müzikten soğutmaktı.

Hiçbir girişim Cem'i yolundan döndüremedi. Dahası babasının bu yaptıklarını duyan Cem, ona çok kırıldı. Zaten babasının kendisini çocukken kucağına alıp sevmediğinden, yeterli ilgiyi göstermediğinden şikayetçiydi, bu son olay bardağı taşıran damla oldu. Sessiz gerilim; güçlü bir kasırgaya dönüştü, baba-oğul ruhen başka diyarlara savruldu.

Aradan geçen 17 yılın ardından Cem, milyonlarca hayranı olan bir şöhrete dönüştü. "Artık her şeye kavuştum" derken babasını kaybetti. Yıl 1980'di. Cem acı haberi aldığında Almanya'daydı ve Türkiye'ye dönemiyordu. Çünkü 1 Mayıs isimli plağı yüzünden komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanıyordu. Ülkesine dönemediği için babasının cenazesine de katılamadı. Bu beklenmedik ölüm, Cem Karaca'nın hayatını allak bullak etti. Bir yandan memleket hasretiyle boğuşurken bir yandan da baba acısı onu fena halde sarstı.

Karaca, bu sancılı süreçte kendisiyle ve geçmişiyle yüzleşme fırsatı buldu. Yıllar sonra babasının aslında kendisini çok sevdiğini ama içinden çıktığı töre gereği ona mesafeli davrandığını, geceleri o uyurken gizli gizli başını okşadığını, öpüp kokladığını ve daima onun iyi olması için çabaladığını öğrendi. Bu bilgiler, babasına bakış açısını değiştirdi.

Sonra aslında tüm hayatı boyunca kendisini milyonlarca insana değil, sadece babasına beğendirmek istediğini, tek amacının yaptığı müzikle onun takdirini kazanmak olduğunu fark etti. Türkiye'ye döndüğünde de ilk işi onun mezarını koşup uzun uzun ağlamak oldu.

Cem Karaca, ölüm tarihi olan 8 Şubat 2004'ten bir hafta önce, yine Karacaahmet Mezarlığı'na gitti. Babasının kabrine gidip dilsiz mezar taşına uzun uzun baktı. 58 yıllık hayatının korkunç bir hızla akıp gittiğinin farkına vardı. Kendisinden hep uzak gördüğü babasının yanında ebedi bir huzur hissetti. Saatlerce orada, öylece oturdu... Sonra yanı başından geçip giden mezarlık görevlisini durdurdu, onunla sonsuz yaşam üzerine sohbet etti. Yeni tanıştığı görevliye, "Ben babamla kucaklaşmak istiyorum. Ben ölünce onun mezarının üzerine defnedilebilir miyim?" diye sordu. Görevli şaşkınlık içinde "Tabii ki, bu mümkün" cevabını verdi. Karaca'nın yorgun gözlerini, sevinç kapladı.

Oradan ayrılıp eve döndü. Aynı akşam ailesine vasiyetini iletti: "Yaşarken olmadı ama ölünce kucaklaşmak istiyorum. Beni babamın koynuna defnedin!"

Cem Karaca, bir hafta sonra ruhunu teslim etti. Son yolculuğuna, isteği üzerine bir zamanlar kırgın olduğu babası Mehmet İbrahim Karaca'nın koynunda defnedilerek uğurlandı.

  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn
  • YouTube
  • TikTok
bottom of page